Şeyh Ahmet Yasin İslami mücadele ve hizmet noktasında çokça gözden kaçırdığımız veya yanlış anladığımız tevekkülün en güzel halidir.
Hilafetin ilgası ve Osmanlı’nın dağılmasıyla, daha doğrusu dağıtılmasıyla birlikte yetim kalan bir coğrafyanın yetim bir evladıdır Şeyh Ahmet Yasin.
1937 yılında doğan Şeyh Ahmet Yasin, gözlerini 1922’de İngiliz Mandası altında olan ve daha sonra 1948’de siyonist çetenin işgaline terk edilen Filistin’de açmıştır. Filistin’in Askalan şehrinde doğan Şeyh Ahmet Yasin, henüz üç yaşındayken babasını kaybetmiş ve tıpkı ümmet coğrafyası Filistin gibi o da yetim kalmıştır. Şeyh henüz çocuk yaşında hayatın zorlukları ve işgalin sıkıntılarıyla tanışmış ve şüphesiz bu tanışıklığı da kendisindeki yılmaz azmin, çelikleşmiş iradenin yer edinmesine sebebiyet vermiştir.
1952 yılında bir yüzme etkinliği esnasında geçirdiği elim bir kaza sonucu boynundan aşağısının felç olması, Şeyh’in hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Bundan sonra hayatını tekerlekli sandalyesinde geçirecek olan Şeyh Ahmet Yasin, aslında hem o dönemin hem de bu dönemin birçok Müslüman devlet idarecisinden daha diri ve daha aksiyoner olmuştur. Kendisini tekerlekli sandalyeye mahkûm etmemiş, büyük bir tevekkül ve azim ile el – Ezher’den mezun olduktan sonra Gazze’ye dönen Şeyh burada öğretmenlik yapmaya başlamıştır.
Şeyh Ahmet Yasin, şartların ve imkânların zindanına hapsolmamıştır.
Şeyh Ahmet Yasin gerçek manada bir öğretmen olmuştur. İşgal altındaki Filistin topraklarından azmi, mücadele ruhunu, özgürlük bilincini, şartların ve imkânların zindanına hapsolmamayı, gerçek manada tevekkül ve iradenin insanı getireceği noktayı tüm ümmete öğreterek muallimlik etmiştir. Filistin’in, Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için verdiği mücadele ve hayatını adadığı dava çağları aşacak olan Şeyh Ahmet Yasin, özellikle İhvan-ı Müslimin ile tanıştıktan sonra Filistin’in ve Mescid-i Aksa’nın kurtuluşunun Filistin Kurtuluş Örgütü gibi seküler yapıların eliyle değil, ancak İslami bir şuur ile olabileceğine inanmıştır.
İhvan’ın Filistin’deki kolunda İslami hizmet ve tebliğ çalışmalarını yürüten Şeyh, siyonist işgalci çetenin sadece güçten anladığını görmüş ve Abdülaziz Rantisi, Mahmud Zehhar gibi dostlarıyla HAMAS İslami Direniş Hareketini kurmuştur. En büyük dayanağı ve bütün sıkıntılara karşı gücünü aldığı asıl mercii olan Rabbine karşı sorumluluğunun farkında olan ve kulluğunun gereklerini yerine getirmeye çalışan Şeyh, belki mazereti olmasına rağmen cihad ibadetini de yerine getirmenin iştiyakı içindeydi. HAMAS gibi bir cihad ve direniş hareketini kurduktan sonra hayatı daha rahat olmamıştır. Bilakis asıl sıkıntılar bundan sonra başlamıştır.
Şeyh Ahmet Yasin, HAMAS’ı kurduktan sonra hayatı hep sürgünlerde, işgalci çetenin zindanlarında ve mahkemelerinde geçmiştir. Şeyh Ahmet Yasin bedenen mahkûmu olduğu tekerlekli sandalyeden örgütlü ve teşkilatlı bir direniş hareketi başlatmış ve bu hareket ile tüm Filistin topraklarında direniş tohumları ekmiştir. Öyle ki başlattığı Birinci İntifada ile siyonist çetenin adeta belini bükmüş, elindeki tüm imkânlara rağmen siyonist çete onun karşısında yenilmiştir. Tüm hayatı tekerlekli sandalyede geçen ve boynundan aşağısı tutmayan Şeyh Ahmet Yasin’in karşısında ezilen ve rezil olan siyonist çete onun karşısına çıkamamış, en nihayetinde bir sabah namazı çıkışında kendisini cami çıkışında havadan bombalayarak şehid etmiştir.
Şehid Şeyh Ahmet Yasin, İslami mücadele yolunda öne sürülebilecek tüm mazeretleri geçersiz kılmıştır.
Asıl amacımız, Kudüs ile özdeşleşmiş ve belki de tüm dünyada sembol olmuş bir hayata ve direnişe sahip olan Şeyh Ahmet Yasin’in hayatından kendimiz için dersler almaktır.
Şeyh, öyle bir hayat ve mücadele örneği ortaya koymuştur ki adeta Üstad Bediüzzaman’ın “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir…” sözlerinin tefsiri olmuştur.
Şartların zorluğuna, imkânların aleyhtarlığına rağmen, dördün beşten büyük olduğunu bize göstererek, Kur’an’ın birçok ayetini kendi hayatı ve mücadelesiyle tefsir etmiştir Şeyh Ahmet Yasin. İslami davet, tebliğ, eğitim, hizmet, cihad, yani İslami mücadele ve kulluk sahasında öne sürülebilecek tüm bahanelerimizi boşa çıkarmıştır. İslami hizmetten geri durma adına bahane üreten ve şartların zorluğunu, zamanın çetinliğini bahane edenlere soruyorum; “Öyle bir bahane bulun ki, Şeyh Ahmet Yasin, hayatı ve mücadelesiyle bahanenizi çürütmüş olmasın?” Emin olsunlar ki bulamazlar…
Zaten Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için verilen mücadelede bahanelerin arkasına sığınanlara yer yoktur. O şeref, bahanelerin ardına saklanan küçük adamcıklara nasip olmaz!
Allah’a güven, Allah’ın planına teslim ol.
Şeyh Ahmet Yasin İslami mücadele ve hizmet noktasında çokça gözden kaçırdığımız veya yanlış anladığımız tevekkülün en güzel halidir. Tevekkül Allah’ı yanında hissetmektir. Tevekkül her planın üstünde plan kuran bir Allah’ın varlığını bilmek ve gerçekten inanmaktır. Ve bu sahih inanç ile kendisini Allah’ın takdirine, yani planına tam bir güven ve teslimiyet içinde teslim olmaktır. Tereddütler, amalar, fakatlar bugün bizim elimize ve ayağımıza vurulan en büyük prangalardandır. Bugün Müslüman devletlerin idarecilerinin ellerinde ve ayaklarında bu prangalar olmasaydı bu halde mi olurdu Filistin?
Teşkilatlı bir şerrin önünü, ancak teşkilatlı bir yapı alabilir.
Özellikle 1948’de yaşanan Nekbe hadisesi sonrası Filistin’de işgalci çetelere yönelik direniş ve feda eylemleri olsa da bu direnişler ve etkileri lokal kalıyordu. Bu direniş eylemleri daha çok FKÖ bünyesinde bulunan gruplar tarafından gerçekleştirilse de bu grupların daha çok Marksist ve Sosyalist düşünce temelinde hareket etmeleri, Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın gerçeğini yansıtmıyordu. İşte tam da bu noktada, teşkilatlı bir işgalin karşısında ancak teşkilatlı bir İslami yapı ile karşı koyulabileceğine inan Şeyh Ahmet Yasin, HAMAS gibi organizeli ve teşkilatlı bir direniş hareketini inşa ediyor. İhvan-ı Müslimin dönemindeki İslami hizmetleri kendi döneminde de teşkilatlı çalışmaların semeresi olarak görmüştür. Şeyh Ahmet Yasin, adeta kendisinden sonra gelen bizlere, Mescid-i Aksa’yı kurtaracak olanın dağınık ve rastgele çalışmalar ile değil; organizeli, teşkilatlı bir direniş ve mücadele ile başarılacağını anlatıyordu.
Yazımı Şeyh Ahmet Yasin ile yapılan bir röportajda kendisine sorulan şu soru ve verdiği cevap ile bitiriyorum.
Gazeteci:“Son olarak dünya Müslümanlarına bir mesajınız var mı?”
Şeyh Ahmet Yasin: “Benim bütün Müslüman gençlere nasihatim en başta İslam ahlakıyla ahlaklanmalarıdır. Doğruluk, güvenilirlik, ahde vefa, sevgi, kararlılık, çalışma ve üründe ihlas, Müslümanlarla yardımlaşmak ve onların dertleriyle dertlenmek de İslam ahlakının gereklerindendir. Allah yolunda cihad ve Allahu Teala’nın kelamının en yüce olması için başkalarıyla yardımlaşmak da İslam ahlakının gereklerinden biridir. Müslümanlara da ilme önem vermelerini tavsiye ediyorum. İlim gelecekte bizim düşmanımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacak. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve ahireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz.”
Share this content: